MİHRALİ BEY
Türk tarihinin gizli ama gerçek adına türküler yazılmış destanlar söylenmiş ancak bu halktan yeterince ilgi görmemiş büyük şahsiyet terekeme kahramanı...
Karapapak –Terekeme Türklerinden olan Mihrali, Tiflis vilayetinin Borçalı sancağına bağlı Darvaz köyünde doğup büyümüştür. Babası Abdullah, dedesiyse Memili'dir. Asil bir aileden olan Abdullah, Acem kızı ile evlenir. Ondan Mehmet Ali, ikinci hanımından ise İsa Bey, Mihrali Bey ve Ali Bey doğmuştur. İki de kızı vardır. Huri ve Kezban.)
Mihrali Bir Karapapak Türkü olması dolayısiyle yetiştiği bölgenin özelliklerine göre, ata binme ve sair erkekte bulunması gereken özellikleri tam olarak şahsında taşımaktadır. Gününün gereği savaşçı olarak yetişmiştir. Ata binmeyi küçük yaşlarında öğrenmiştir. Mahallesindeki, bölgesindeki insanlar onun ata biniş şeklini hayran hayran seyrederler. Kısa boylu, kara yağız, yüzünde şeytan tüyü var denilen cinsten ve herkesin görmek ve konuşmak istediği bir gençtir. Etine dolgun, kara yağız ve sevimli biridir. Genç yaşlardaki gözü pekliği, "gözünü pıtıraktan esirgemez!" diye tâbir edilen özelliklere sahiptir. Cesareti, mertliği ve çevikliği dillerde söylenir olmuştur.
93 harbi Osmanlıyı güçsüz ve sıkıntılı bir döneminde yakalamıştı. Her türlü araç gereç ve silahtan yoksun olan komutanlar, top arabalarını çekmek üzere at veya gerekli hayvanları bulamadığı zamanlarda, bu görevide o kutsal askerlerin yerine getirmelerini istiyor, çamurda, yağmurda ve her türlü zorluklara rağmen, askerlerin tırnaklarını toprağa gömerek bunları yeni mevzilere taşımaları sağlanıyordu. Muhtar Paşa’nın sonsuz güvenini kazanan Mihrali her verilen görevden başarı ile dönüyor , her dönüşünde de düşmana ait mühimmat, hayvan ve çeşitli gıda maddelerinide bereberinde getiriyordu. Yine bir defasında Gümrü Tiflis yolu üzerindeki tüm telgraf tellerini keser, müfrezelerini tepeler, düşmanı çaresiz ve kımıldamaz hale getirir. Bu kahramanın yaptıkları İstanbul’a II.Abdülhamit’e kadar uzanır ve kendisine Mecidiye Nişanı verilir.
Mihrali daha sonra köyü Darvas’a gider, akrabalarını ve diger Karapapakları toplayarak Osmanlı’ya göç eder. Bundan sonra Erzurum müdafasında yer alan Mihrali bu savaşta ağır yaralanır 12 Aralık 1877 de Ahmet Muhtar Paşa İstanbul’a çağrılır. Bir kızak hazırlattırarak Mihrali’yi de adamları ile birlikte yanına alarak yola çıkarlar. Mihrali ve Sülalesi Sivas’ta kalırken Paşa yoluna devam eder. Mihrali Sıvas’ın KANGAL bucağına bağlı Acıyurt köyüne yerleşir. Onunla birlikte gelen Karapapaklarda bu civarda 40 kadar köye yerleşiriler.Bunların buralara yerleşmesine herhangi bir zorluk çıkarılmaz, çünki Padişah Mihrali ve ahvadının dilediği yere yerleşmesini serbest bırakmıştır. Mihrali Sivas’ta da boş durmaz, 40. Hamidiye süvari alayını kurar
Göçten 12 yıl sonra Kurt İsmail Paşa Mihrali’nin yanına gelir ve Bağdat’ta ortaya çıkan bir eşkiyanın, Arapları Osmanlı aleyhine kışkırttığını söyler. Mihrali bunun üzerine atlılarını toplar ve Kurt İsmail Paşa ile birlikte Bağdat’a gider. Burada anılan eşkıyayı etkisiz hale getiren ve kendisinden af dileyen bu hainlerin Padişah tarafından bağıslanmasını ister. Bağışlanırlar. Bağdat'ta Vali ve eşkiya, Mihrali'ye iyi cins Arap atları hediye ederler. Mihrali Kurt İsmail Paşayla geri döner. Bu olaydan sonra Mihrali'nin ünü daha çok yayılır.
Sivas’ta bir olay sonrası Kangal kaymakamı ile ters düşen Mihrali’yi padişah’a şikayet ederler. Padişah cevabi yazısında "O benim yularsız aslanımdır. Kimsenin ona baskı ve eziyet etmesine izin vermem" diyerek gelen şikayetleri geri çevirir. Fakat Sivas’ta ki devlet erkanı Mihrali’yi rahat bırakmazlar. Bu arada Yemen İsyanı çıkmıştır. Sivas valisi Mihrali’yi Yemen’e göndermek isterse de padişah tercihi Mihrali’ye bırakır. "Gitmem" demeyi yiğitliğe sığdıramayan Mihrali yollara düşer uzun bir yolculuk sonrasında Yemen’e varır duruma el koyar, ama çöl sıcaklarına fazla dayanamaz hastalanır.Yemende Türk'ün izini bırakır.Bir müddet hasta yattıktan sonra oracıkta ölür. Adamlarının büyük bölümü telef olur birkaç kişi ancak Sivas’a geri döner.
KAÇAK NEBİ
Yöremizde olduğu gibi, Azerbaycan sahasında da, Nevruz bayramı çeşitli etkinliklerle kutlanır. Aslında, Nevruz kendi başına bir bayram şenliğidir. Baharın gelişi, eski takvime göre 9 mart yeni takvime göre de 21 mart gün olarak bilinir. Bilinen gün Nevruz kutlamalarının başladığı gündür. Nevruz şenliklerinde her türlü eğlenceler düzenlenir. Kutlamalar yörelere göre, farklılıklar gösterse de amaç baharın gelişini kutsamaktır. Yörelere göre farklılık olduğu gibi, köyden köye de farkılık yaşanıyordu. Farklı olmayan bir yanı vardır. Cemre olayı. Cemre denilen doğa olayı üç konumda ele alınır. Kışın sonu yaklaşınca, Cemre, havaya düşer, havada bir hafta kalan cemre havayı yumuşatır. Dolayısıyla havalar ısınmaya başlar. İkinci hafta cemre suya düşer böylelikle suyun ısınması gündeme gelir. Üçüncü hafta cemre toprağa iner, toprak ısınır ve ısınan bu toprakta daha karlar erimeden, kar altında çimenler ve çiçekler biter. Bu çiçeklerden birinin adı da nevruz çiçeği ya da nevruz otudur. Bu üçüncü haftanın sonunda nevruz denilen takvimin başlangıcı gündeme gelir. Yani cemrenin toprakta bir haftayı doldurduğu zaman, haftanın bitiş gününün sabahı Nevruzdur. Buda gün olarak dokuz mart günüdür. “Leylek sekize gelmez, dokuza kalmaz” Nevruz olayı bu ata sözüyle de anlatılır. Yanı leylek sekiz martta gelmez ama dokuz marta da kalmaz. Yani sekiz martı dokuz marta bağlayan gece leylek gelir. Leyleğin gelişiyle Nevruz şenlikleri de başlamış olur. Tüm şenlikler dokuz mart günü başlar. Üç haftaya eş anlamlı olarak, nevruz eğlenceleri üç gün devam eder, dördüncü günü karşılıklı bayramlaşmalar başlar. Eski takvime göre mitolojik bir yanı vardır. Hava, su, toprak, ve ateş insanoğlunun bu dörtgen içinde varlığını simgeleyen anlatımdır. Bu anlatımı insanoğlunun varolduğu her sahada bulmak mümkündür. Konumuz Kaçak Nebi destanı ve bu destan içindeki türküler. Nevruzun bu anlatımda ne işi var diyeceksiniz. O halde söyleyelim, Kaçak Nebi destanı Nevruz şenliklerinin tam ortasında başlar. Bunun için az da olsa nevruz olayını gündeme taşıdım. Nevruz şenlikleri her alanda, doğanın yeniden dirilişinin bayramıdır. Bu bayramı, yer yüzünde canlı olan her mahlukat kutluyor. Yöremiz insanları arasında bir bayram sevincine dönüşen bu şenliklerin eğlence çeşitleri arasında hayvan dövüşlerini ya da güreşlerini konu alan hikayelerden söz etmek olasıdır. Bu hayvanları saymaya gerek var mı bilmiyorum ama, Boğa güreşleri, koç dövüşleri, Camuş (manda) dövüşleri, horoz dövüşleri, at yarışları, köpek boğuşturmaları sayılabilir. Kaçak Nebi on dokuzuncu yüzyılın bilinen halk kahramanlarından biridir. Kendisinden söz edilince, destan içinde sevgilisi Hacer’den de söz etmek gerekiyor. Bu destan içinde yer alan türkülerin onlarcası halk ağzında anonimleşerek günümüze gelmiştir. Şu anlamda anonim. Söylenen türkülerin bu destana özgü türküler olduğunu herkes biliyor. Destan anlatımından ayrı olarak söylenilen türkülerin, destanın özünden kopmasına ben anonim diyorum. Yoksa, destanı herkes biliyor. Ben yazının bu bölümünde Kaçak Nebi destanının ya da hikayesinin sadece başlangıç bölümünü aktaracağım. Çünkü, başlangıç öz olarak günümüzde çok yaygın bilinen bir türkünün hikayesini içeriyor. Revan Şehri yakınlarında, Araz ırmağı kıyısında Gazahlı denilen mevkide yılın Nevruz şenlikleri yapılıyordu. Bu şenlikler genellikle yöre beylerinin sorumlulukları ve yönetimleri altında olurdu. Bu sözü edilen şenliği yöneten yörenin beyin adı Helil (Halil) Bey’dir. Gazahlı beyi olan Helil Bey, söylentilere göre, yörede Rus işgalini destekler durumdadır. Bu beyin emrinde olan Gazah askerleri ile Kaçak Nebi’nin kavgası destan boyunca anlatılır. Şenliğe katılan köylüler arasında çeşitli eğlenceler yapıldıktan sonra, hayvanların dövüşüne ya da güreşmelerine sıra gelmişti. İşte bu eğlencelerin bir yerinde, on altı yaşında olan, Nebi adlı Azeri bir köylü Camuşu (mandası) ile camuş güreşlerine katılır. Yine sanırım aynı köyde ya da o yörede yaşayan bir Ermeni’nin Camuşu (mandası) meydanda dövüşe başlar. Nebi’nin camuşu ötekine göre küçük ve cılızdır. Görünüşe bakılınca, Nebi’nin camuşunun kazanma şansı çok zayıf bir ihtimaldi. Camuşu güçlü olan Ermeni bu güreşte kendini daha işin başında galip ilan edince. Sözlü sataşmalar başlamıştı. İşin sonu nasıl bitecek merak konusuydu. Kısaca destanı özetlersek, iki camuş meydanda dövüşmeye başlıyor. Dövüş uzun sürdüğü için karşılıklı sözlü sataşmalar da ağırlaşıyordu. Bizi ilgilendiren bölüm ise burası. Nebi’nin camuşu Ermeni’nin camuşunu yeniyor. Yine söylentilere göre, yenilgiyi bir türlü kabul edemeyen Ermeni tabancasını çeker ve Nebi’nin camuşunu vurarak öldürür. Bu sırada ortalık karışır. Şölen kurallarına uymayan Ermeni’yle Nebi arasında tartışma ve kavga başlar. Sonuç, Nebi çeker tabancasını ve Ermeni’yi oracıkta öldürür. Bir Nevruz eğlencesinin kanlı bitişi, yöreyi işgal altında tutan Rus işgali adına yöre beyliğini yürüten Gazahlı Beyini de harekete geçirir. Köylü Nebi, adam öldürmekten mahkemeye çıkarılacak ve yargılanıp tutuklanacaktır. Rus yöneticilerin ve Gazahlı Beyinin eline geçip yargılanmayı kabul etmeyen Nebi, dağlara kaçar. Yasalar önünde kaçak olduğu için, adına Kaçak Nebi denilmiştir. Destanı düzenleyen ozan da bu adla destanı düzenlemiştir. On dokuzuncu yüzyılın Kaçak Nebisi böylece doğmuş oluyor. Destanda geçen Kaçak Nebi adı, destan boyunca Koç Köroğlu adıyla yan yana getirilir ve Nebi’nin güçlülüğü Köroğlu ile ölçülür. Koç Köroğlu’nda var olan tüm yetenekler Kaçak Nebi denilen kişide de olduğu söylenilir. Yine destan içinde, Nebi’nin nişanlısı ya da karısı Hecer Hanım’dan sö edilir. Hecer Hanım’da Koç Köroğlu’nun karısı Niğar ile eşleşir. Niğar Hanım da var olan tüm yetenekler Hecer Hanım da da görülüyor. Bir türküde, Hecer Hanım, on iki saldat bir neçenli öldürdüğünü de kendisi söyler. Bu suçundan dolayı olsa gerekir, Hecer Hanım hücreye atılır ve orada hep Nebi’nin gelip kendisini kurtarmasını bekler. Genelde türküler Hecer Hanım’ın ağzından söylenilmiştir. Yani Kaçak Nebi destanında geçen türküler kadın ağzı türkülerdir. |
TEREKEME HACI VE KARDEŞLERİ
YineRuslarınDağıstanveAzerbaycanHanlıklarınıişgalettiğiyıllarda,
TerekemeHacıvekardeşleridilleredestanbirşekildeRuslarazararvermiştir.BudörtkardeşDaryalgeçidindekocaRustaburunutekbaşlarına
biraydanfazlazamandurdurmuşlardır.Birkardeşlerininoradaölmesive
Ruslarınçardandestekistemelerisonucunda
Hacıvekalandiğer2kardeşinideevdekıstıran
RuslarburadadagünlerceuğraşmalarınakarşınHacı„yıbirtürlüöldürememişlerdir
.BirkardeşinidahaçatışmadakaybedenHacı,
Ruslarınevleriniateşevermeleriüzerinekaçmayıbaşarmış,
ancaksonkalankardeşideyanarakyaşamınıyitirmiştir.
OrmanakaçanHacı‟nınarkasındangiden
Ruslargünlerceormanıaramalarınarağmenkendisiniyakalayamamışlardır.
HacısonundaAnadolu‟yageçmeyibaşarmıştır.